İslâm; teslim olmaktır, yani Peygamber Efendimizin (ṣallallâhu ʿaleyhi ve sellem) getirdiği şeylere teslim olmaktır. Öyle ki, ilk insan olan Âdem’den itibaren, sonuncuları olan Efendimiz Muḥammed’e kadar bütün peygamberler (ṣallallâhu ʿaleyhim ecmeʿîn) bu Dîn ile gelmişlerdir. İslâm’a girmek ise anlamına inanarak iki şehadet’i (iki hususa şehadet etmekle kelime-i şehadeti) söylemekle olur. Yaratanın ismi ise Allâh’tır. O, her şeyi yaratandır. O, yaratılmışların tümünü yoktan varlığa getirmiştir. Bilinsin ki, Allâh yarattığı şeylere benzemez. Onun hiç bir ölçüsü, rengi, eni ve uzunluğu yoktur. Dolayısı ile Allâh zihnimizde hayal edilemez. Allâh erkek de değildir, dışı de değildir. Allâh her hangi bir yönde de değildir. Öyle ki, Allâh mekânsız (yersiz) olarak vardır. Şunlar Allâh’ın sıfatlarındandır:Var oluş, teklik, ezelîlik (başlangıçsızlık), kalıcılık (sonsuzluk), ihtiyaçsızlık, dileme, kudret (güç), ilim (bilgi), işitme, görme, hayat, kelâm (ki kelâm’ı harf ve ses değildir, bir dil de değildir, yaratılmışların kelamına/sözüne benzemez) ve yokken var olan şeylere hiç bir yönden benzemeyiş.
Allâh insanları ve cinleri kendisine ibadet etmeleri için yaratmıştır. İnsanların ve resûllerin ilki Âdem’dir. Allâh onu çamurdan yaratmıştır. Cinlerin ilki ise iblistir, Allâh onu ateşten yaratmıştır. Cinlerin en çoğu kâfirdir (imânsızdır), onlardan bir kısmı ise imânlıdır.
Allâh, kıymetli melekleri ise nurdan yaratmıştır. Onlar Allâh’ın emrettiği şeylerde kendisine itaatsizlik etmezler. Peygamberlere vahiy getirmekle emrolunmuş olan melek Cebrâîl’dir ve o meleklerin başkanı ve en üstünü olandır.
Yaratılmışların en üstünü/en iyisi olanlar peygamberlerdir. Onlar erkek olan insanlardır. Allâh onları, insanlara İslâm’ın davetini ulaştırmakla yükümlü kılmıştır. Peygamberler de insanlara sadece Allâh’a ibadet etmelerini emretmiştir. Peygamberler asla yalan söylemezler, hırsızlık etmez ve küfür işlemezler (Dînden çıkaracak şeyler yapmazlar). Onlar büyük günahları ve özün alçaklığına işaret eden küçük günahları da işlemezler. Onlar kendilerine yakışmayan her şeyden korunmuşlardır. Ayrıca onlar, insanların kendilerinden soğumasına yol açan şeylerle vasıflanmazlar/nitelenmezler. Onların tümü, yüz ve ses güzelliği ile vasıflı idi. Onların tümü, Allâh’ın razı olduğu hak Dîn olan İslâm’a imân etmişlerdir. İslâm’dan başka hak Dîn yoktur.
Müslüman, Allâh’a ve resûlüne îmân edenlerin yerleşim yeri olacak olan cennete imân eder (inanır). Cennet ise yedi kat göğün üstünde bulunur. İşte orada, Allâh müslümanlara kesintisi olmayan ebedî (sonsuza kadar) nimetler kılmıştır.
Cehenneme gelince, orası Allâh’a ve resûlüne imân etmemiş yükümlü olan (akıl sahibi, ergenlik çağına girmiş olan ve kendisine İslam davetinin temeli olan iki şehadet ulaşmış olan) ve kâfir olarak ölenlerin yerleşim yeridir. Orası ise yedi yerin altındadır. Orasını Allâh, içinde sonsuza kadar kalacak olan ve azabın kendilerinden kesilmeyeceği kâfirlerin azabı için hazırlamıştır.
Masiyet/günah Allâh’ın emrine uymamaktır/aykırı davranmaktır. Bu ise dereceler halindedir. Şöyle ki, bunlardan bir kısmı küçük sayılır, bir kısmı büyük sayılır, bir kısmı da küfür sayılır. Muhakkak ki, küfür kulun işleyebileceği en büyük günahtır. Kimden küfür olmayan bir günah meydana gelirse, ona günahtan anında kopmak, ondan dolayı pişmanlık duymak ve bir daha ona dönmemeye karar vermekle tövbe etmek farzdır.
Küfre girene gelince (söz söylemeye ait küfür, Allâh’a, peygamberlere, İslâm’a veya meleklere sövmek gibi şeylerdir. Fiil/eylem yapmaya ait küfür ise Kur’ân’ı pisliğe atmak gibi şeylerdir. İnanca ait küfür de Allâh’ın arşın üstünde oturduğuna veya Onun bir mekân’ı olduğuna inanmak gibi şeylerdir), öyle ki onun iki şehadeti söylemekle İslâm’a geri dönmesi farzdır. İki şehadet ise şudur: “Şehadet ederim ki, Allâh’tan başka bir İlâh yoktur ve şehadet ederim ki Muḥammed Allâh’ın resûlüdür”Kişi, iki şehadeti söylemekle anında müslüman olur, hatta kendi evinde tek başına iken, Camide iken veya herhangi başka bir yerde iken de olsa durum aynıdır.